ÇOK GEZEN Mİ? ÇOK OKUYAN MI BİLİR?
Değerli okurlarım, bu hafta sizlerle çok gezmiş, çok yaşamış insanların mı? Yoksa sürekli bir şeyleri okuyarak öğrenen insanların mı çok bildiğini konu alacağım. Şimdi bu soru, çok ucu açık ve kişiye göre göreceli bir konudur. Ancak, sonlara doğru bana göre hangi alternatif yada alternatiflerin doğru olduğunu ifade etmiş olacağım.
Şimdi belli bir kesim derki, 2 üniversite, yüksek lisans, doktora, yardımcı doçent, doçent diye giden bir çizgide okumuş. Kimi derki bu kişi 13 yaşından beri iş hayatında, çok çalışmış yada hayat üniversitesi denilen kavramdan mezundur. Çok çekmiş, iyi pişmiş. Aslında ikisi de önemli tecrübeler. Değerli bir büyüğüm, eski duayen gazetecilerden Turgut Fethi beyefendi ile belirli zaman dilimlerinde sohbet eder fikir alışverişinde bulunuruz. Kendisi 1925 doğumu, kendi ifadesi ile Cumhuriyetten birkaç yaş küçüktür. Bana bir konu üzerinde tecrübelerini aktarır iken, bana bir ifadesi oldu ve dedi ki bu sözlerime ehemmiyet ver. Bu anlatılar ucuz tecrübedir. Yani bedel ödemeden, yanlış ile doğru arasında mukayese yapabilme yeteneğine sahip olmuş oluyorsun dedi. Doğru mu? Doğru. Ama sonrasında da eklemiştir ve demiştir ki, sen çoğu konuyu idrak edecek yetenekte birisin ama bazı şeylerse ne kadar anlatılsa da anlaşılmaz işte onları da yaşayarak ancak idrak edilebilirsin. Gerçekten aslında bugün ki köşe yazısını özetleyen bir anlatı olduğunu düşünüyorum. Bazı şeyler okunarak idrak edilse de, bazı şeyler ise ancak yaşanarak idrak edilebilir. Son cümlem ise özetin özeti oldu.
Peki nedir bunlar? Mesela gezintilerden bahis edelim. Dost olarak nitelendirdiğim, beden yaşça büyük bir fikir insanı geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletlerine gitti. Bana orada ki, gezdiği yerlerden fotoğraflar gönderdi ve oralarda ki yaşantıları ile ilgili birkaç anlatıda bulundu. Ben şahsım adına, oranın kokusunu almadan, çıplak gözle görmeden, dolayısı ile ABD’yi orada yaşamadan o fotoğraflardan ne kadar anlayabilirim? Bence bu nokta da giden kadar ve oraları bizzat gören kadar asla. Örneğin ben, Sudi Arabistan’a umre yapmak için gittim. Önce Medine’ye Peygamber efendimiz(S.A.V.) kabri saadetine gittim. Orada belli bir süre kalıp, Mekke’ye arzın merkezi olan Kâbe’ye gittim. Şimdi orada alınan hali yeti ruhaniyeti gitmeyen bir kimse benim kadar alabilir mi? Yüksek ihtimalledir ki alamaz, çünkü orayı yaşaması idrak etmesi gerekir. Dolayısı ile bazı noktalar da muhakkak ki, yaşamak idrak etmek çok önemli. İstediğiniz kadar kitaplarda İsviçre okuyun, belgesellerde İsviçre izleyin. İsviçre’de bulunan Alp Dağlarına çıkıp, Rutli çayı içtiniz mi? Yok. O halde, oranın mahyasını anlayamazsınız. Bence burada, gezmek görmek çok önemli.
Bakınız ben, Ege Akdeniz turu yaptım ve bölgeyi 360 derece sanal gerçeklik gözlükleri ile çektim. İsterseniz Metin Altınçekiç yazarak youtube kanalımı ziyaret ederek bu video’lara ulaşabilirsiniz. Montajları geçtiğimiz hafta içinde bitti. Resmi facebook sayfam da bunlar gene mevcuttur. İzlerken mutlaka 4K veya HD Seçeneklerini aktif etmeyi unutmayın. Aksi halde verim alamazsınız ki, 4K’yı aktif etseniz bile, sanal gerçeklik gözlüğünü taksanız bile, yine de ne kadar oraya gidenle aynı his olur o tartışılır. Ama gitmeden, en fazla orayı hissedebileceğiniz, teknoloji de budur.
Gelelim bıçağın ters yüzüne. Ne demiş atalarımız? Damdan düşeni, damdan düşen anlar. Değerli okurlarım, bazı şeyler vardır ki, istediğiniz kadar okuyun. Hiçbir şey değişmez. Mesela, kaliteli veya kalitesi düşük Üniversite düşünün bir şekilde bir vatandaş Mühendislik fakültesinden mezun olmuş. Unvanı mühendis, peki bu kişi gerçekten mühendis mi? Bence hayır. Yeni mezun ve hala öğrenci statüsünde. Güzel fikirleri olabilir, ancak kendini geliştirmedi ise bence hiçbir şey ifade etmez. Yani bu nokta da tecrübe devreye girer. Okumak ile televizyon bir yere kadar tamir edilir. Bazı şeyler deneme yanılma ve test yöntemi ile geliştirilir. Yani meselenin üstünde gezinmek icap eder. Bazı meseleler de vardır ki, 50 kere, 60 kere söylenir anlatılır ama karşıda ki anlamamak üzerine direniş gösterir. İşte bu kişiler de yaşayarak acı tecrübeler edinmeye muhtaç kimselerdir.
Değerli okurlarım, sonuç kısmına gelecek olursak. Elbette ki, her şeyi okuyarak tecrübe edemeyiz, fakat okumadan araştırmadan da tecrübe edinmeye kalmamalıyız. Dolayısı ile öyle önce bir çizgidir ki bu mesele, denge de tutmak gerekir. Bazılarınız, hata yapmıştır veya gelecekte yapacaktır. Bence bu insansı bir meseledir. Hala hayatta iseniz, silkinin ve kendinize gelin. Çünkü hayat devam ediyor. Onu hemen tecrübenize katacaksınız. Gerek görüyorsanız, bir alt nesle aktaracaksınız. Onlara ucuza tecrübe kazandıracaksınız ve sizde aynı şeyi yapmayacaksınız. Sözün özüne gelecek olursak, bu işe neresinden bakarsak bakalım. İş tavuk mu yumurtadan çıkar? Yumurta mı tavuktan çıkar? Bu meseleye dönüyor. Yazılanlar; yaşanan tecrübelerdir. Okuyanlarsa tecrübeyi ucuzdan kapanlar. Ama dediğim gibi insan ne kadar alıcı olursa olsun her şey okuyarak anlaşılmıyor. Haftaya görüşünce dek hoşça kalın, esen kalın, sevgi ile kalın.