BİLİNEN AMA ALIŞILAGELMEDİK RAMAZAN YAZISI
Sevgili okurlar, Ramazan-ı şerifin ilk haftasını yaşarken televizyonlarda ve sosyal mercilerde duymaya alışıla gelmediğimiz, bazı tespit ve önerilerim olacak. Değerli okurlar, sabah gözümü açıp yollara düştüğüm de ilk dikkatimi çeken şey insanların gözünden akan uykusuzluk ve hatta ötesinde gözaltlarında dahi şişmeler görüyorum. Birde bu uykusuzluğun üzerine oruç tutma durumunu eklediğimiz de bir yıkım gibi mi duruyor peki? Kocaman bir hayır, aslında bu tamamen psikolojik bir durumdur. Başı Rahmet, ortası Mağfiret, sonu ise Bağışlanma olan bu mübarek ayda rabbimize olan kulluğumuzu çarpı iki ile hatta çarpı üç ile daha güçlü tutmalı ve dik duruşumuzu da net bir şekilde ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum. Yazın yaklaşması, günlerin uzaması, hava ısısının da artması ile her geçen gün daha da zor olacakmış hissi verse de, aslında bünye alıştıkça insan vücudu daha da oryantasyon sağlamış olacaktır. Öncelikle bu psikolojik durumdan çıkmamız gerektiği kanaatini taşıyorum. Bilakis, Ramazanın bize kattığı değerleri ve huzuru hissetmemiz gerekmektedir. Maalesef diğer dikkat çeken noktalardan bir tanesi de Ramazan’da yavaşlayan işler ve/veya insanların biraz daha uğraşlarını sekteye uğratması durumu. Hayır, Ramazan-ı şerif bereket ayıdır. Normalin aksine daha çok gayret göstermeliyiz. Daha çok çalışmalı ve ortaya daha çok güzel işler çıkartmalıyız. Bence doğru olan şey bu olacaktır. Bir diğer husus ise Ramazan ile birlikte bol bol sadaka verilmeli, durumu olan durumu olduğu kadarı ile kumanyalar almalı ve fakirlere yardım etmelidir. Emin olun, Ramazan bu anlamda bir mihenk taşıdır. Durmadan, sekteye uğramadan daima büyük bir gayret ile çalışmalı, çabalamalı ve emek harcamalıyız.
Dikkatimi çekiyor, Ramazan ile beraber Alkol içmeyen, Zinadan kaçan ve diğer günahlardan da bir nebze olsun kendini beriye alan ve hatta namaz ibadetlerini dahi yerine getiren mühim bir kitle var. Aslına bakarsak, bu çok güzel bir şey, çünkü biten onca şeye rağmen bitmeyen değerli bir değeri göstermektedir. Ancak, maalesef Ramazan sonrasında eski Allah(c.c.)’ı unutmuş bir yaşam modeline tekrardan giriş yapan da bir kitle vardır. Bizler her daim Allah(c.c.) demeliyiz, her daim tüm günahlardan sakınmalı ve her günümüzü Ramazan-ı Şerifmişcesine yaşamaya gayret göstermeliyiz.
Hatta Ramazan-ı Şerif de terkedilmiş unutulmuş sünnetler araştırılıp, bulunmalıdır. Özellikle o sünnetler ile hasbihal olunmalıdır. İnsan, yalandan uzak durmalıdır, adil olmalı, hak yememeli ve haksızlık etmemelidir. Dolayısı ile bize buyrulduğu şekli ile adeta bir mümincesine bir hayat nizamı benimsenmelidir.
Değerli okurlar, sadece Ramazan-ı şerif de değil de tüm zamanlarımız da bir mümin gibi olduğumuzu hayal edelim. Kimse kimsenin hakkına tecavüz etmiyor. Herkes kesinlikle yalansız ve dürüst bir biçimde söylemlerde bulunuyor. Hem rablerine ibadetlerinde bir aksama meydana gelmiyor, hem de mükemmel derece de güvenilir insanlar söz konusu burada. Dünya nasıl olur? Adem ile Havva’nın cennetten kovulmadığı bir dünya olurdu emin olun. Yani Dünya, adeta bir cennet olurdu. Ne savaş olurdu, ne acı. İman ve İbadet dolu bir ömür dileklerimle, hafta ya görüşünceye dek esen kalın.