MİLETİMİN FERASETİ
Değerli okurlar, bu hafta sizler için gerçekten keyifli ve gurur verici bir yazı kaleme alacağım. Sizlere daha önceki yazılarım da teknoloji ve değişen dünya ile beraber örf adetlerimizden uzaklaşma, insana büyüğe saygı ve sevgi de noksanlıklar yaşamış olmamız ile alakalı yazılar kaleme almıştım. Tabi ki şimdi “Milletimizin Feraseti” başlığını kullandığım için eminim ki çoğunluk 15 Temmuz da ki mücahit kahramanları aklına getirmiş, hem gurur duymuş hem de şehitlerimiz ile bir hüzün duygusu içine girmiştir. O bambaşka bir mesele yürek burkan ama bu millete inancımı on değil, yüz değil, bin kat arttıran bir mesele. Şimdi bu hafta ki konumuz “ Şahsımın yaşadığı bir sorun içerisinde halkımızın meseleye yaklaşımı ve feraseti duruşu üzerine” olacaktır.
Ben bu mesele de, bu milletin böyle olduğunu biliyordum ama günahlar arttıkça, yalan dolan, haksızlık arttıkça, insanlar birbirinin hakkına tecavüz edip çıkarcı bir hale büründükçe yavaş yavaş acaba ne oluyor bu Yüce Milletime! Diye kendi kendime bir sual eder hale bürünmüştüm. Zannediyorum Cenabı Mevla ülkemin gerçeklerini bir kere daha gösterdi. Ülkemizin kurucusu, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ülkeyi kazanmak için yönettiği o Kurtuluş Savaşında canı pahasına şehit olan insanlar, işte benim Milletim, halkım buydu. Gurur duyuyorum halkımla, kırmızı üzerine Hilal Yıldız bayrağım ile. Çünkü düşünsenize 3 milyon mülteci bizim ülkemize sığınmış vaziyette. Biz gider miydik hiç? Başka topraklara, ya da başka bir devlet bu kadar insanı alabildi mi? Biz ülkemiz deki onca taşkınlıklarına rağmen onları ülkemizde barındırmaya devam ediyoruz.
Değerli okurlar, onca vatan gerçeğinden sonra yaşadığım olaya gelelim, İstanbul Silivri’deyim. Bir arkadaşım ile beraber serviste olan aracım, yerine verilen araçtayız. Yazlık evime gidiyorum ve alışveriş yapmak için merkez deki bir marketin önünde durduk. Mütevazı bir bakkalın, bir üst kademesi bir marketteyiz. Alışverişimizi yaptık, arabanın kontağını bir çevirdim ki, araç çalışmadı. İkinciyi bir çevirdim ki, yine çalışmadı, üç dört derken anladım ki çalışmayacak. O halde yapacak çok bir şey yoktu. Fakat bir sorunumuz daha vardı. Oda araç fazlası ile yol ortasıydı ve eğer aracı orada bırakır isek, muhtemelen çekiciler sabah 8’den sonra gelecekler ve aracı çekeceklerdi. Diyorum ya bu Milletin Feraseti dillere destan. İşte sadece o 3-4 defa arabadan çıkan gıy gıy gıy sesinden sorun olduğunu anlayan vatandaş size nasıl yarımcı olabilirim dedi. Bakın o vatandaş beni tanımaz etmez. Kimim neyim bilmez ama geldi ve orada bana size nasıl yardımcı olabilirim dedi. Bir çıkarı vardır desem, servisten verilen araç lüks bir araç değil, üstüm başım dersek sıradan ağım şahım bir şey yok üstümde. Kafamda şapka gözümde gözlük. Yani ortada çıkar kokan bir durum yok. Ama o vatandaş ne yaptı yardım etmek istedi. Dedi ki aküdendir aracı ittirip vurduralım isterseniz. Dedim olur, arkadaşım marketçi ve ben 3 erkek arabayı vurdurmaya çalışacağız fakat birimizin aracın içinde bulunması gerekiyor oda ben oldum ve aracın içindeyim, ikinci viteste bekliyorum kontağı çevireceğim ve motor çalışacak ancak araç ilerlemedi. Fakat iki kişinin zorlandığını gören 1 kişi daha yardıma geldi. Derken 2ci ve 3cü ve bu vesile ile arabanın etrafında 8 kişi olduğunu gördüm. Sonra ne oldu biliyor musunuz ? Araba yine çalışmadı ve o sekiz kişi aracı park etmem için benim aracımı uygun bir yere kadar ittirdi. Sonra her birine teşekkür ettim ve elimde torbalar ile taksiye binip evime gittim.
Değerli okurlar, bakınız zorda kalan birine o kadar yardım eli uzanması gerçekten mutluluk verici. Buradan çok önemli bir ders çıkarmak gerekiyor. Otobüste yaşlıya yer vermemiz gerekiyor, mutsuz birine en azından hal hatır sorup, tebessüm etmemiz gerekiyor. Yardıma ihtiyacı olan birine, elimizden gelen maddi ve/veya manevi yardımı etmemiz gerekiyor. Donuk robot gibi arkamızı dönen insan olmamız gerekiyor. Çünkü biz iyi insan olursak, dünya o zaman çok güzel. Daha güzel bir dünya da haftaya görüşünceye dek hoşça kalın, esen kalın.