KAYBEDENLER KULÜBÜ YOLDA

Herkese bu hafta da, cumartesi gününden merhabalar diyorum. Geçtiğimiz gün, hem merakımdan hem de sizlerle paylaşmak için arkadaşımla beraber Kaybedenler Kulübü Yolda filmine gittim. Merakımın ve sizler için bir yazı çıkabileceğini düşünmemin temel bir sebebi var. Herkesin bildiği üzere, Kaybedenler Kulübü Yolda filminden önce, Kaybedenler Kulübü isimli bir sinema filmi çekilmişti. Bu film 2011 senesinde izleyici ile buluşmuş, belli bir kesimin ciddi ilgisini çekmiş, oldukça iyi ses getirmişti. İşte tam da bu sebepten gittim filme, hem birinci filmi beğenmiştim, hem de ikinci filmi merak ediyordum.

Peki, sizce birinci ile ikinci arasında, bir fark var mıydı? Evet bence kocaman bir nüans, duygu farkı vardı. Yani bu duygu farkını belli eden, en temel faktör birinci film komedi/drama olarak vizyona çıkarken. Yolda versiyonun da ise drama olarak izleyici ile buluşmuştur. Temel de zaten film de verilmek istenen farklı tasarlanmış. İkinci faktör 7 sene önce daha genç olan ve farklı düşünen bizlerin filme bakış açısı. Yani birinciyi izlerken, çapkınlık yapma duygusu içinde olan erkeklerimiz bu filimde tek bir bayana duyulan sevgi ve sonrasında işlerin istenildiği gibi gitmemesinden kaynaklı yaşanan sıkıntılardan sıkılmış olabilir. Ayrıca, filmin durgun seyir ettiği algısı olsa da içeriğini ahlaksız olarak değerlendiren ve sosyal medyada buna benzeri yorumlar yapan bir kitle de var.

Ancak tabi ki, bu eleştirenler cephesinin değerlendirmeleridir. Biliyorsunuz, ben hiçbir yazımda taraflı olarak yazı yazmadım. Hep olaylara objektif bakmışımdır. Peki, pozitif bakış açısı ile bakarsak, Nejat İşler’in oynadığı karakterin kız arkadaşı ile olan ilişkisi aslında bugünün dönemini çok iyi ifade ediyor olabilir. Yani maalesef, ikili ilişkiler de söylenen yalanlar veya bir erkeğin tatile çıkıp, tatile çıkmış başka bir kız ile tanışıp ardından sevgili olması gibi rahat bir dönem söz konusu. Aslında durağın olarak nitelendirilen kısımlar dahi, dönemde ki gençliği sembolize ediyor da diyebiliriz. Filmin yayınlandığı yıllarda, gençlik adına gerçekten çok daha hareketli bir dönem vardı. Bu dönemse belki de, gerçekten durgun bir dönem olabilir.

İzleyenler bilirler, birinci filmde radyo programı yapıyorlardı. Fakat ikinci filmde radyo programı yapmıyorlar, sadece arada bir internet üzerinden yayın yapıyorlarmış. Geçen hafta ki yazımı okuyanlar çok iyi bileceklerdir, ben sizlerle hangi konuyu işlemiştim? Artık otomobiller de dahi, anten ile değil internet ile yayın olacak. Artık buda, bu dönemin meselesi olarak filme güzel entegre edilmiş.

Filmin içinde, beni gerçekten rahatsız eden bir sahne vardı. Oda, yüzü belli olmayan ve aldatılmış karakteri oynayan adam rolü. Beni rahatız etmesinin sebebi, hattat gibi birisi fakat şahıs yapmış olduğu el yazısında İslamiyet’i sembolize edebilecek olan, elif gibi bir harf ve benzeri çalışmalar yürütüyordu. Bu den ile güzel çalışmalar yürütebilen bir kişinin, başına bu olayın gelmiş olmasını biraz manidar karşıladım açıkçası.

Peki, gişeleri ne seviye de? Recep İvedik filmini hatırlarsınız. 4 Ay sinema salonlarında kalan film, 7.3 Milyon kişiye ulaşmıştı. 2 haftadır yayında olan filmimiz ise 480.353 kişiye ulaşmış vaziyette. Tabi ki son ütücü, son karar sahibi halkımızdır. O sebeple, benim ve sosyal medyanın filmle ilgili görüşleri bu yönde. Bambaşka bir konu ile haftaya görüşünceye dek esen kalın.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz